Zahide

Çizer: Ekin Aslanoğlu

Munzur kaç aşık görmüştü? Kaç sevdaya ev sahipliği yapmıştı? Yalın ayak o sert toprağa ayak bassak kaç öykü, kaç hayat işlerdi ruhumuza? Yüzyıllardır nelere şahit olmuştu kim bilir. Belki de çiçekler bambaşka sevdaların tohumuydu.

İşte o çiçekler kadar güzel Zahide, çocukken babasından dinlediği hikayelerden çok etkilenmişti. Babası, o dağlarda çobanlık yapar, abası ne çok hikaye biriktirirdi. Hepsi de şiir gibiydi.

Bir gün Zahide, çocuk haliyle, tek başına çıktı Munzur’un eteklerine. Yalın ayak koştururken iki sevdalıya denk geldi. Gizli gizli, özenerek onları izledi. Nereden bilebilirdi ki büyüdüğünde onun da o dağlarda bir hikayesi olacağını, güneşin sıcaklığı gibi yüreğinin kavrulacağını…

Bir sonraki sefer babası ile çıktı Munzur’a. O sevdalılardan bir kişi vardı orada. Haykırarak ağıtlar yakıyordu tek başına.

Dağlar, taşlar, uçan kuşlar nerede benim sevdiğim nerede…
Aldı kara toprak sevdiğimi, görmem bir daha gül cemalini
Nerede benim sevdiğim nerede…

Zaman geçti. Zahide, güzeller güzeli genç kız oldu.

Munzur’un eteklerinde eşi benzeri olmayan çiçekler serilmiş, rengin her tonuna ulaşmıştı. Göğe baktığında güneşin sarısı, yere baktığında yeşilin her notası… İşlenmiş kanaviçe gibi renkli çiçekler sarmıştı her yanı. Şırıl şırıl akan buz gibi su ise kolye gibi süslemişti Munzur’un gerdanını.

Zahide bu sefer sevdiğine kavuşmak için koşmuş Munzur’a. Bir dağ ceylanı gibi attığı her adımda, Munzur’un içini titretmiş. Saçları savrulmuş rüzgarda buğday başakları gibi.

Munzur çekmiş Zahide’yi içine ve Zahide, sevdiğini beklemeye koyulmuş. Gelmiş sevdiği uzaklardan, yüzü kireç gibi. Bembeyaz. Etrafın güzelliğini bile göremez olmuşlar korkudan.

Kan ter içindeymiş, Musto. “Bu son görüşmemiz” demiş Zahide’ye. Meğerse başkası ile evlendireceklermiş sevdiğini. Orada başını öne eğmiş Zahide, bakamamış sevdiğinin gözlerine. Tüm dağlar üzerine yıkılmış, çiçekler solmuş, gökyüzü kapkaranlık olmuş. Gözleri yaşla dolan Zahide, gözünü kırpsa yaşlar inci gibi dökülecekmiş. Dimdik durmuş, kırpmamış o güzel gözlerini. İçine akmış gözyaşları. Ve “Git!” demiş Musto’ya, “arkana bakmadan git!”

Arkasına bile bakmadan gitmiş sevdiği. Zahide’nin yüreği sökülmüş sanki. Yürümeye mecali kalmamış. Derin bir nefes alıp son kez bakmış Munzur’a. Yeminler etmiş bir daha çıkmayacakmış bu dağa.

İnip evine doğru yol alırken tel sırmalı allı pullu yemenisi, kınalı elleri, yüzündeli kırışıklıkların her birinin altında bir hikayesi olan yaşlı bir kadın görmüş dağın eteğinde. Çocuklar etrafına toplanmış ağzından çıkacak kelimeleri heyecanla bekliyorlarmış. Her birinin ağzından “Etey Nine” bağırışmaları duyuluyormuş.

Yüzünün her bir çizgisinin bir hikayesi varmış Etey’in. Çocuğu tutarak “Kimmiş bu Etey” demiş küçük kıza Zahide. Kız anlatmaya başlamış.

Esmer güzeliymiş, fidan gibi boyu ve gözlerinin karası ile güzelliği dillere destanmış meğerse. Bir askere sevdalanmış, o da şehit olmuş. Hayata küsmüş Etey. Babası zorla biriyle evlendirmiş ve evlendiği kişi de bir başkasına sevdalıymış.

Hiç sevilmemek nasıl bir duygu?

Sonuna kadar yaşamış o sevgisizliği. Ömrü, sevdiğini düşünerek geçmiş. Evden çıkmamış hiç, çocukları da olmamış. Kocası ölünce gün yüzüne çıkıp mahalledeki çocuklara güzel güzel öyküler anlatır, ders gibi konuşmalar yaparmış Etey. Zahide çok etkilenmiş kadının hikayesinden. Yaklaşmış kadına, göz göze gelmişler.

Gözler asla değişmezmiş.

Bu, Zahide’nin küçükken Munzur’a kaçıp gittiğinde gördüğü o sevdalılardan biriymiş.

Çocuklara uzanan ellerini görmüş sonra Etey’in. O’ymuş Etey, Munzurda ağıt yakan o kızın ta kendisiymiş.

Zahide, o güzel gözlerini kapatmış. İnciler peşpeşe dökülüvermiş gözlerinden.

Munzur’a çıktığı ilk günkü koku gelmiş burnuna. Taze kekik kokusu… İçine çekmiş iyice. O anı hatırlamış. “Ben de bu dağlarda güzel bir sevda yaşayacağım.” dediği o güzel an’ı.

Yıllardır hayal ettiği sevdası, tıpkı Etey’in de dağlara ağıt yaktığı o gün gibi yok olmuş. Munzur ikisinin de sevdiğini, gençliğini alıp götürmüş. Zahide, Etey’in elini tutmuş ve sımsıkı sarılmış. Gözyaşları içinde son kez bakışmışlar.

Munzur, dert dağı.
Munzur, ağıtlarla dolu hüzün dağı.
Zahide’yi de Etey’i de soldurdu Munzur dağı…

Ebru Kürya Diler

“Zahide” için 8 yorum

  1. Yine çok sade ve çok acıklı bir öykü olmuş kalemine sağlık canım Ebru yine beni aldın çok farklı diyarlara götürdün 🙏

  2. Tabii ki, Ebru ablaya gönderebileceğin kısa ve içten bir yorum:

    Ebru abla,
    Hikâyeyi okurken sanki Munzur’un rüzgârı yüzüme vurdu. Zahide’nin hüznüyle Etey’in ağıtı birbirine karıştı, her satır kalbime dokundu. Dili o kadar duru ve güçlü ki okurken hem masal gibi hem de gerçek bir acı gibi hissettirdi. Eline, yüreğine sağlık. Seni seviyorum

  3. Ebru abla,
    Hikâyeyi okurken sanki Munzur’un rüzgârı yüzüme vurdu. Zahide’nin hüznüyle Etey’in ağıtı birbirine karıştı, her satır kalbime dokundu. Dili o kadar duru ve güçlü ki okurken hem masal gibi hem de gerçek bir acı gibi hissettirdi. Eline, yüreğine sağlık. Seni seviyorum

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top