
Çizer: Gülsün Göknur Elkasaby
Gerçekten “S” şekli çiziyor bu. Bu işte bu, bu koku. İştah kabartan baharatın güzel kokusu. Tavuk, biber ve sumağın ortak saldırısı. Giriyor burundan içeri hem de “S” şeklinde dumanıyla. Açık mavi gözleri yukarı çevrili, beyazı karşıdan görünürdü bu anlarda Terdieu ’nun. “Yemek saati” diye geçirdi içinden. “Dünya Cennet saati. Tabii tanrı olmayanlara da versin. ” dedi içinden ayıp olmasın diye. S.ktir çekti içinden.
“İnsanız insan, aşağılık varlıklarız!” dedi elini sallayarak. Hatırladı ama o sinsi adımları, dikeldi. Pencereye takıldı gözü. Kapattı hemen pencereyi, iç geçirdi. Huzursuzdu. Bütün pencereleri düşündü. Şimşek hızında kapattı bütün pencereleri. Gören 20 kişilik hizmetli ekibi yaptı aynı anda derdi. Siyah, yeşil gözlü sinir bozucu canlı, bütün yemeklerini aşırırdı.Istakozu çaldığı gün mesela, pencereden “elveda” diyordu kıskaçlarıyla kırmızı eklemli ziyafet. Onu götüren de, yeşil gözlü, o siyah canavar.
Bir kere yakınlaşmayı denemişti Terdieu, çok kibar ellerle. Kendi önermişti kurabiyesinden bir parça, Yeşilgöz de koklayıp şimşek hızıyla vurmuştu Terdieu’nun eline. Gören 20 kedi hızında derdi. Huzursuzdu işte. Yeşil gözlü karanlık her yerden gelebilirdi. Pencereler, kapılar kapalı ve kilitliydi ama. Halletti o işi Terdieu. Ziyafetin kokusu hala “S” şeklinde ama daha bir silikti artık. Korktu ama büyük bir hoşnutlukla oturdu dinozor varisi görece ufak ziyafetinin başına. Görece diyoruz, çünkü Terdieu’nun gözleri için masa tam dolu olmadıkça o ziyafet küçüktür. Tanrı olmayanlara da versin mi sevgili okur? S.ktir çekip devam edelim biz.
Yatay bir “S” şeklindeydi inanır mısınız? Bir yukarı bir aşağı, ani, kırıklı, istikrarlı olmaya yemin edememiş bir ses bu. Kırıklıydı çünkü bir şeylerin kırılıp çatırdağını haber veren bir sesti bu. Arada metal sesleri, arada ama, nadiren. İşte böyle bir ses geliyordu davetsizce, yukarıdaki odaya. Bu oda, duvarları bordo renkli, baştan başa altın rengi bir şeritle çizilmiş Madam Soland’ın odasıydı. Kendisi de uyuyordu işte, açık sarı renkli yorganının altında. Sola – cama dönük – sol kolu üstte, kafasını kapatacak şekilde koymuştu başını parlak, altın rengi yastığının üstüne. Ses şiddetlenince kolu kasılıp kapatmıştı kafasıyla arasındaki mesafeyi. Ama zaten az mesafe olduğundan çare rahatsızlanıp yatakta dikelmek oldu.
Ses hala devam ediyordu, bir aşağı bir yukarı, yatay bir “S” şeklindeydi, gören büyük “N” derdi. Buğulu camlı kapıya bakıp sesin nereden geldiğini adeta görüyordu Soland. Gözlerinin altı ve yanı biraz daha koyuydu, teni açık, saçları siyah, gözleri ne renk bilmem ama öfkelendiğinde pek hoş kısar onları. “Terdieu’nun yemek saati…” diyordu, “…yemek saati, cehennem saati…” s.ktir çekmek için fazla naiftir Soland. Gözlerini biraz daha kıstı, o kadar. Bu durumlarda kafasına kumaş bağlayıp yatardı, zira sol kolu kesmezdi sesi. Sağ kolu da sol ile aynı tabiatta olduğuna göre yapılacak şey belliydi.
Kumaşı almak için eğildiğinde penceredeki iki yeşil parıltıyı gördü ve bir miktar karaltıyı. Eski bir dostu görmüşçesine sevindi Madam Soland. Hemen çıktı yatağından, pencereye yavaşça yanaştı. Hatırladı o tatlı adımları, sevinçliydi. Açtı pencereyi. Şimdi yoktu Yeşilgöz, korkmuş olmalıydı. Sırtını pencerenin kenarına yasladı. Yüzü odaya dönük, bekledi bir süre. Gözü yatağın üstünde kilitlenmişti. Yeşil gözlüyü kurabiyeyle beslediği yatağın üstünde.
Uyutmaktan farklı bir anlamı vardı şimdi yatağın. Yeşil göz geldiğinde yatağında oturup verirdi kurabiyesinden, sevgi tüccarı ellerle değil, gerçekten sevgi dolu ellerle. Kurabiye aynı kurabiye işte. Açık sarı yorgan üstünde, kedi hızında arardı görece büyük ziyafetini yeşil gözler. Ve doymadan atlardı kucağına o sevgi dolu kadının. Biraz fazla romantik anlattığımız kadın işte şimdi hüzün doluydu. S.ktir mi çekmeli , yoksa hikaye devam mı etmeli?
Madam Soland umudu kesmiş, yavaşça geçti yatağının başına. “S” şeklinde ses devam ediyor, kırılan kırılıyor, metal sesleri eşlik ediyordu. Terdieu bütün şefkat ihtiyacını yemekten çıkarıyordu adeta. Sese bakılırsa Dünya’nın ona büyük bir şefkat borcu olmalıydı. Ufak bir ses geldi pencere yönünden. Sevgi tüccarı olmayan sevgi dolu ufak bir ses. Sevgiye layık bir boyutta. “S” şekli çiziyor, büyük bir melodi uyumuyla.
Dönmeden tanıdı eski dostu, Madam Soland. Yerini aldı bakmadan. Ve kurabiyeden bir parça attı açık sarı yorganın üstüne. Atıldı görece büyük ziyafetin üstüne yeşil gözlü karaltı ve doymadan atılacaktı kucağına Soland’ın. Küfür etmek için fazla naif ve romantik bir an. Aşağıdan geliyordu şefkatsizin şiddet dolu yemek yeme sesi, çoğunluğu metal sesi. “S” şeklinde inanır mısınız, yukarıdan aşağıya doğru, hem de berrak… Kızmayalım ama Terdieu’ya, bahtsızdır o, sizin de elinize 20 kedi hızında şimşek gibi vursalar, siz de kapatırsınız pencere ve kapılarınızı 20 hizmetçi hızında, aynı anda.
Barış Kaan Güven