Kübra

Görsel: Ebru Kürya Diler

Bir gezi vardı hayalinde, çocukluğundan beri gitmek istediği bir yer. Toprağın rengi olan toprak kokan bir yer. Hikayesi olmalıydı o toprağın, birçok çeşit dili, birçok dini olan Mezopotamya’nın tüm güzelliğini bir kilimde biriktiren o yer Mardin’di.

Çok gitmek istediği yere artık gidecekti Kübra. Yolculuğuna büyük ümitlerle başladı. Yanına ufak bir valiz alıp en erken uçakta yer ayırttı. Gökyüzünde dahi Mezopotamya’nın ruhunu iliklerine kadar hissediyordu. Ulu Cami’nin minaresi bulutların arasından göz kırpıyordu.

Ve nihayet hayallerinin şehri Mardin’deydi. Buranın bambaşka bir dokusu, farklı bir duygusu vardı. Duvarlardan bile aşk ve hüznü hissedebiliyordu. Bir şehir ne kadar şey sığdırabilir topraklarına, burada çok daha fazlası vardı. Gözlerini bile kırpmak istemiyordu. Her anı aklına kazıyordu. Midyat’ın meşhur konağının dokusunu incelerken yalnız olmadığını anladı. Şehri merak eden bir tek Kübra değildi, Bekir de elinde makinesiyle tüm detayları fotoğraflıyordu.

Dokuları incelerken, gözleri ela, kaşları katran karası o kızı gördü. Öyle uyuyordu ki Mardin’in atmosferine Kübra, etnik kıyafeti ve şalı ile. Zamansız kılmak istemişti Bekir o anı. Bakışlarını fark eden Kübra, gülümsedi Bekir’e. O an, o gülümsediği an, tüm güzelliği ile Bekir’in hafızasına bir fotoğraf karesi gibi hapsolmuştu.

O kadar çok istiyordu ki fotoğraf makinesiyle çekmeyi.

Kübra tüm neşesiyle sanki Mardin’in üzerine güneş doğmuşcasına gülümseyerek yaklaştı Bekir’e. Genç delikanlı ise hiç belli etmedi heyecanını. Özgürce yaşamak için çıktığı bu yolda içi ısınan fotoğrafçıya doğru gitti Kübra. Bekir’in kalbi durdu sanki. Kafasının içi dünya gibi dönüyor ama heyecanını belli etmemek için elinden geleni yapıyordu. Kübra, büyük sempatisi ve özgüveniyle tanıştı Bekirle. Çektiği fotoğrafları çok merak ettiğini söyledi. Bekir de açtı gösterdi fotoğrafları. Büyülenmişti Kübra,

“Benim de bir fotoğrafımı çeker misin?” dedi delikanlıya. Bekir kendini toparladı. Mutlulukla çekeceğini söyledi. 

Öyle bir kare yakaladı ki. Portre gibiydi…

İkisinin mutluluğu da gözlerinden okunuyordu. Belki de hayatının aşkı olabilecek bir kadının yüzünü çekmişti, nasıl mutlu olmasın? Sadece fotoğraf makinesi ile değil, kalbiyle de çekmişti o anı. Kübra ise Bekir’in o son bakışından çok etkilenmişti. Kanatlanmak için çıktığı bu gezide belki de kalbindeki tomurcuklar açacak, mutluluğu tadacaktı. Teşekkür edip gitmek istemiyordu Kübra, lafı uzattıkça uzatıyordu. Bu şehre gelmesinin en büyük hayallerinden biri olduğundan bahsediyordu.

Bekir bir cesaretle söyledi yüreğindeki o sözü. Çekiniyordu, 

“Acaba beni yanlış mı anlar?” 

“Başında da şal var, belki böyle şeylere karşı. Ama kendisi geldi yanıma” diyerek bir cesaretle

 “Birlikte bir çay içelim mi?” Dedi.

Midyat’ın en güzel seyir zevki olan yere götürdü Bekir Kübrayı. Sohbet sohbeti açıyor, kahkahalar havada uçuşuyordu. Bekir, özel sorulara geçti. Kübra’yı daha yakından tanımak istiyordu.

Kübra ise şehrin büyüsüne kapılmıştı. Bekir’in birbiri ardına eklediği soruları dinlerken bir an duraksadı. Söylemeli miydi gerçeği? Söylemeliydi. En büyük hayallerinden biriydi bu şehre gelmek, belki de son isteğiydi.

Evet! Son istek…  4. evrede kanserdi Kübra, tüm bünyesine yayılmıştı bu illet. Bünyesinin artık ilaçları kabul etmediğini çok da dramatize etmeden anlatmak istedi ona. Ela gözleri yaşla doldu, yutkundu. Ve şalını çıkardı Kübra.

Bekir’in gözlerine baktı gülümseyerek.

 “Tam böyle dursana” dedi Bekir.

Ve kafasında bir tel bile saçı olmayan gözleri ela, kaşları keman Kübra’nın, arkasında Mezopotamya manzarası ile fotoğrafını çekti.
“Dur bozma” dedi Bekir. Yaklaştı, bir de ikisinin aynı karede olduğu anı yakaladı denklanşörüyle.

“İşte şimdi ölümsüz bir an oldu” dedi Bekir.

Kübra çok mutluydu. İçi içine sığmıyor, yaşadığı bu büyük heyecanı Midyat’ın göğsünde açan mor çiçekler gibi kusursuz bir parlaklıkla görünüyordu.

Çocukluğundan itibaren tedavi gören Kübra en büyük hayaline bir de en güzel an’ı eklemişti.

Ankara Onkoloji Hastanesi’nde gözlerini açtı Kübra. Baş ucunda bir çerçeve vardı. Bekirle çekildiği fotoğrafı görünce şaşırdı. Etrafına baktı, odada kimse yoktu. Doktor geldi yüzü gülümseyerek. Kübra şaşkındı. 

“İlaçlar yanıt vermeye başladı kızım. Ciddi bir gerileme görünüyor” dedi.

Odaya elinde bir buketle girdi Bekir. Mardin’in dağlarında gördüğü o mor çiçeklerdi onlar. Gözleri doldu Kübra’nın. Yıllarca hayal ettiği o şehre gittiğinde, hayatının eşini de bulmuştu.

O ölümsüz an, Kübra’ya can suyu olmuştu.

Çiçek açmıştı Kübra yeniden. Tıpkı Mardin’in dağlarında, açması mucize bellenmiş o mor çiçek gibi.

Ebru Kürya Diler

“Kübra” için 5 yorum

  1. Kübra bana 3 ayrı duyguyu yaşattı burada
    Kıskançlık, üzüntü, mutluluk….
    Çok içten akıcı
    Ellerinize sağlık

  2. Çok güzel bir hikaye ne güzel sevmek ve sevilmek.Umudumuzu kaybeymemeyi ve kısmetin seni oraya çekebileceğini ne güzel anlatmış.

  3. Öykü, yalınlığıyla yürek burkuyor, incelikli detaylarıyla içimizi ısıtıyor. Kübra’nın çocukluk hayalini gerçekleştirmek için çıktığı yolculuk, Mardin’in taşlarında yankılanan hayat sesleriyle, beklenmedik bir karşılaşmaya dönüşüyor. Okur, sadece bir şehri değil, bir insanın hayata tutunma arzusunu, bir başkasının da onu fark edişini izliyor. Hikâyede ölümün soğukluğu, hayatın en sıcak anlarından biriyle karşı karşıya geliyor: Göz göze gelmek, gülümsemek, birlikte çay içmek… Kübra’nın şalını çıkardığı o sahne bir dönüm noktası, öykünün nabzı orada atıyor. Mor çiçekler ise yalnızca bir bitki değil; iyileşmenin, yeniden filizlenmenin metaforu haline geliyor. Her satır, yaşanmış gibi gerçek, dokunulmuş gibi samimi. Hikâyenin sonunda gelen iyileşme haberi, mucizeyi uzaklarda değil, bir tebessümde, bir fotoğraf karesinde, bir bakışta aramamız gerektiğini fısıldıyor. Bu öykü, yaşamın kırılganlığına karşı umudun, rastlantıların ardında yatan anlamın ve sevginin iyileştirici gücünün şiir gibi anlatılmış bir hatırlatıcısı. Emeğinize ve zihninize sağlık.

  4. “Bu hikâye sadece bir yolculuğun değil, aynı zamanda kalbin ve umudun da yolculuğu… 🌙💫 Her satırı ruhuma dokundu. Kübra’nın gözünden Mardin’i görmek, Bekir’in objektifinden bir ömrün en değerli anına tanıklık etmek tarifsiz bir deneyimdi. 📸✨ ‘Çiçek açmak’ bazen sadece doğada değil, hayatta da mümkün. 🌸🍃 Bu hikâyeyi okuduktan sonra insanın içi umutla doluyor. 💜 Ebru ablacığım, yüreğine ve kalemine sağlık. Gerçekten ölümsüz bir an yazmışsın. 🕊️📖”

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top