
Görsel: A. Silvia Aydoğan
Umarım sizi çok bekletmemişimdir. Beni dinlemek için sabırsızlandığınızı biliyorum. uzun zamandır konuşamıyoruz ama merak etmeyin bu kez bohçam dolu geldim. Size anlatmam gereken bir mesele var, anlatmazsam çatlayacağım. İzninizle, biraz vaktinizi alacağım…
Koca katlı apartmanların arasına sıkışmış, tek katlı evlerinin genellikle pembe, sarı ve beyaz renklerden oluştuğu, adeta nostaljik bir yolculuğa çıkabileceğiniz mahallemizin, kalabalık nüfuslu ailelerinin içinde, o ender rastlanan çekirdek aileyi tanırsınız. Ender diyorum çünkü bu mahalle; dar sokaklarında açan çiçekleri, birbirine bitişik evleri ve sokaklarında durmadan koşturan geniş ailelerin ürünü çocukların neşeli sesleriyle tanınır. İnsanların sabah işe gitmeden önce ve akşam işten döndükten sonra kapı önlerinde birbirleriyle günü değerlendirdiği bu hareketliliğin içinde çekirdek ailemiz, nüfus azlığı ile beraber mahallemizde parlayan sessiz bir inci gibidir. Hal böyle olunca, bunca gürültünün arasında kendi yağında kavrulup giden ailemizin fark edilmemesi imkansız olmuştur.
Doğru ya, siz benim kadar iyi tanımıyorsunuz onları. Eh, gelin size biraz onlardan bahsedeyim.
Elif, Nergis ve Murat’tan oluşan bu tatlı mı tatlı ailenin -yani en azından dışarıdan görünen kısmı o- düşünce gücünü her zaman Murat yüklenir. Onu günün hangi saati görseniz, derin derin düşüncelere dalmış halde yürür bulursunuz. Bazen gerçekten düşünüyor mu yoksa bir şeyleri unutmaya mı çalışıyor ikilemine düşersiniz. Nergis ise kendi halindedir. Etliye sütlüye karıştığı görülmemiştir yani. Pazarın kurulduğu günler mutlaka dışarı çıkar, usul usul alışverişini yapar, sevdiği birkaç kişiye selam verir ve kendi kabuğuna çekilir. Elif’in de hayal dünyasında yaşadığı yüzündeki hafif sersemce mutluluktan bellidir. Bazen öylesine mutludur ki, paylaşmaya kalkıştığınız ne kadar dert tasa varsa Elif’e çarpıp size geri döner. Fakat son zamanlarda mahalleyi çalkalandıran asıl mesele, incir çekirdeğini dolduramayacak bir nüfusa sahip olan ailemizin, limoni ve gergin iletişimleri…
Gel zaman git zaman, Murat harıl harıl çalışadururken, Nergis ise kızı ve eşi arasında bir köprü vazifesi kurmaya niyetleniyor ama bir türlü beceremiyordu. Üstelik beceremediği gibi Elif’in hayallerini de göremiyordu. Elif de on sekiz yaşına bastığı gibi ansızın demesin mi “ben sanatçı olacağım!” diye…
İşte o günden sonra, bizim çekirdek ailenin bütün kahkahaları duvarlarda çerçeve niyetine asılı kaldı. Murat’ın her gece gördüğü beyaz önlüklü, steteskoplu “doktor Elif hanım” rüyaları git gide karanlıklara gömüldü.
“Yahu sen benim rüyalarımı ne biliyorsun da anlatıyorsun?”

Görsel: Gamze Alıcı
Yani, tahmin etmesi çok zor olmasa gerek. İşte Murat da biraz böyledir, lafa atlamadan duramaz. Eli işte gözü oynaşta derler ya, o hesap. Bence o yüzden düzlüğe çıkamadılar o kadar yıl. Tamamen Murat yüzünden yani… Gelin görün ki, bu ailenin üzerinde dolaşan sanat aşkının kara bulutları, yaklaşık yedi yıldır evin içinde hüküm sürmekte.
Elif’i ne zaman görseniz yetenek sınavına hazırlanırdı. Hatırlıyorum… Beş yıl önce sabahın altısında boyalar içindeki önlüğüyle bakkala ekmek almaya çıkarken, üç yıl önce saçına tutturduğu boya kalemleriyle okuldan eve doğru yürürken… Yedi yıl boyunca yemek yerken, uyurken hatta duş alırken bile resim yapardı! Kızcağız yetenek sınavlarına girer durur, bir yandan da babasının ısrarlarıyla üniversite sınavlarına girerdi. Fakat yetenek sınavlarıyla kazandığı okullara babası göndermez, tıp fakültesini tutturduğu okullara da Elif kaydını yaptırmazdı. Tabi bütün bunlar olurken Nergis’i görebilen cennetin kapılarını aralama hakkı kazanıyordu. Kavga öncesi bütün eve yayılan o sinsi sessizliği hisseden Nergis, her seferinde akşam yemeğini hazırlamaya girişiyordu. Bazen bu çekişme öylesine uzuyordu ki, mutfak aş evine yetecek kadar yemeği yükleniyordu. Bu karşılıklı çekişme tamı tamına yedi yıl sürdü… Geçen sene Elif’in yetenek sınavlarında birkaç tane güzel okulu tutturduğu da olmuştu. Ama Murat, en nihayetinde ağzını açarak “Nasıl geçineceksin? Doğru düzgün mesleğin olsun kızım. Ben sana yapma demiyorum, hobi olarak yine yaparsın.” Gibi klişe laflarını neredeyse bizim kulaklarımıza kadar savurmuştu. Böylece Elif, her geçen yıl biraz daha soldu, hüzne boğuldu, kederlere daldı, yemeden içmeden kesildi, eridi gitti, incecik kaldı.
‘’Abartma!’’
Sen kendini dışardan görmüyorsun tabi Elifciğim. Ne diyordum… Ne annesine sözünü geçirebildi ne de babasına. Diyorum ya, Nergis biraz şeydir… Kızının yanında durmayı beceremedi bir türlü. Bence sorumluluk üstlenmemek için hem eşine hem kızına umudu verip, ortadan çekildi bu kadın. Kesin yani, yüzde yüz böyle oldu.
“Ne münasebet? Ben her zaman kızımın mutluluğunu önemsedim. Ama şöyle bir düşününce, eşim de haklı, kızım da haklı. Ben ne yapayım?”
Aa aa! Nergis’in ilk defa taraf tutar gibi olduğunu duydum. Fakat maalesef sonuç ortada, resmen bir aile trajedisi…
Ee bu kızcağızımız da ne yapsın, kabullenip ailesine -yani babasına demek istiyorum- boyun eğdi en sonunda. Yedi yıllık -boşa giden- bir zamanın ardından zeki mi zeki kızımız, güzel bir okulun tıp fakültesini tutturarak kaydını yaptırdı. Daha iki hafta önce başladı okula. Artık orada bir tıp öğrencisi. Aldığım en objektif duyumlara göre Nergis, Elif okula başladı başlayalı onun mutsuzluktan ölmek üzere olan halini görünce, çaktırmadan ona yanaşmaya başlamış. Kızını evde bulabildiği zamanlarda tabi. Elif evdeki fazla mutluluktan rahatsız olsa gerek, son zamanlarda eve gece yarısına doğru dönmeye başlamış. Elbette ki bu durumun dersleriyle bir ilgisi yok.
“Tabi ki derslerimle ilgili! Ben okulumu tanımaya çalışıyorum. Şimdiden kütüphanede derslerime çalışmaya başladım!”
Elif de böyle birine dönüştü işte, aksi ve gergin. Dünya tatlısı kızı ne hale getirdiler, görün. Bir saniye… Ben size söyleyeyim, bence Nergis’in Elif’e yaklaşma çabaları nafile. Tatlı mı tatlı Elif kızcağızımız, dönem bitmeden okuldan kaydını aldırır. Demedi demeyin. Bir dakika ama! Dokunup durmayın, bir şey anlatıyorum…
‘’Kiminle konuşuyorsun sen?’’
Nasıl yani? Ben…
‘’Doktorun geliyor.’’
İşte yine geldi, elindeki koca defteri ve önlüğüyle.
‘’Hoş geldiniz. Dilerseniz hemen bugünkü seansımıza başlayalım.’’
Tamam, yeniden başlıyoruz… Adım Murat. Eşim Nergis gibi konuşmaktan sıkıldım…
A. Silvia Aydoğan