Bitmeyen Yolculuk

Çizer: Ekin Aslanoğlu

 Sene 2018. Özelleştirilmeden hemen önceki son üretim bandının son paketine girdi 359 kardeşiyle birlikte. Yan yana, üst üste nizami şekilde dizilmişlerdi bembeyaz varlıklarıyla. Üretim bandından düşen son paketi, diğer 99 paketle birlikte büyük bir karton koliye doldurduklarında hepsi çok heyecanlıydı. 

   1926 yılının Kasım ayında açılışı yapılan Cumhuriyet’in ilk fabrikası kabul edilen, Atatürk’ün fabrikasından çıkan son küp şekerdi. Daha bir şeker pancarı olarak tarladayken toprak ana fısıldamıştı gururla hepsinin kulağına; nereye gideceklerini, fabrikanın önemini, Atatürk’ün 1930 senesinde yaptığı ziyareti, Ergene Köşkünü, Büyük Köşkü. Toprak ana ne çok şey biliyordu, sadece fabrikadan sonraki yolculuğu bilmiyordu, sonrasını sordukları tüm soruları cevapsız bırakıyordu hep. 

   Toprak ananın masal tadında anlattığı tarihi tüm detayları dinleyerek büyüyüp gelişmiş, biçilmiş ve Alpullu Şeker Fabrikası’nın tarihi hangarlarında bir süre işlenmeyi beklemişlerdi. İçinde bulundukları koliler büyük paletlerle hemen fabrikanın yanındaki tren garından vagonlara yüklendiler. Her bir paketteki 360’şar küp şeker, kimin çayında kahvesinde eriyeceğinden habersiz yola koyuldular. 

   Küçükpazar’da henüz gün doğmamıştı ama Hasan, 40 senedir her gün olduğu gibi bugün de aynı saatte kepenklerini güç bela yukarıya ittirdiği gibi, kapısından sağ ayağıyla adım attı ekmek teknesine. Çıraktan yana şansı yoktu. Kimse onun kadar erken gelip açmıyordu kahvehanesini. Çırağına geceden süpürttürdüğü dükkanında, masaların üzerine ters çevrili sandalyeleri özenle teker teker yere indirdiğinde pencerelerin üzerindeki mavi, sarı, kırmızı renkli vitray camlardan içerisini rengarenk boyayarak doğdu güneş. Gün doğumunda içeri süzülen rengarenk ışık hüzmelerinde uçuşan toz zerreciklerini bile seviyordu Hasan. 

   Son indirdiği sandalyeye kendisi oturup biraz renk cümbüşünü seyrettikten sonra geçen gün yaptırdığı kan tahlilinin sonuçlarını çıkarttı cebinden. Gömleğinin sol cebinde tuttuğu yakın gözlüklerini takıp, günlerdir yüzlerce defa baktığı sonuçlara bir kez daha baktı. Derin bir of çekti , “kahveci adamın şekeri mi olurmuş, tüm esnaf dalga geçecek şimdi”. Yapacak bir şey yoktu, doktor şekeri kat’i olarak yasaklamıştı. “Hadi bakalım, son bir şekerli kahve yapayım da ağız tadıyla içeyim” diyerek ellerini dizlerine vurarak kalktı yerinden, bir adımda ocağın başına vardı. 

   Elini şeker kavanozuna attı, boştu. Haylaz çırak yine unutmuştu akşam şeker kavanozunu doldurmayı. Eğildi, çelik tezgâhın altından dün tedarikçisinin getirdiği koliye uzandı ve en üstten, kendisine en yakın köşeden bir kutu aldı. Hasan’ın kutunun üzerindeki karton kapağı yırtarak açmasıyla hem açmanın şiddetinden hem gözleri kamaştıran gün ışığına kavuşan tüm küp şekerler hoplayarak uyandılar günlerce süren uykularından. Ne olup bittiğini üst sıradakiler anlamaya çalışırken, görüntüden tamamen bihaber olan alt sıradakilerden “neler oluyor” nidaları yükseliyordu. 

   Kutuyu şeker kavanozuna boşaltmakla uğraşmadan, sağ alt köşeden iki küp şeker aldı Hasan. Avucuna baktı “neyse, hadi ikiyi bire düşüreyim bari” diyerek istemsizce elindeki şekerlerden birini kavanoza fırlattı. Avucunda kalan küp şekeri cezvenin içine atıp üzerine kahve boca edilince toprak anaya tekrar kavuşmuş gibi huzur hissetti minik küp şeker, yeni bir yolculuğa başlayacağından habersiz, üretim bandından son çıkan olmasının yanına paketten ilk çıkan olmasının gururuyla.

Dipte Kalamayacak Kadar Önemli Not: 

Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış, ekonomisi bağımlı, sanayi devrimini kaçırmış ve üretemeyen bir mirastan sadece 4 fabrika alan Türkiye Cumhuriyeti, milli bir anlayışla yürüttüğü ekonomik kalkınma çalışmaları sonucunda 15 yılda 46 fabrika kurarak ve ithalatı büyük oranda azaltarak Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının temellerini attı. 

“Bağımsızlık benim karakterimdir.” diyen Mustafa Kemal Atatürk, devraldığı ekonomik enkaza rağmen gerçekleştirdiği sanayi devrimiyle, tüm dünyaya örnek olan bir ekonomik kalkınma modelini de hayata geçirdi. 

Mustafa Kemal Atatürk, yeni devletin felsefesini şu sözlerle özetlemişti:” Tam bağımsızlık denildiği zaman elbette siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik denmektedir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek manasında bütün bağımsızlığından mahrumiyet demektir.” 

Cumhuriyetin ilk 15 yılında Atatürk’ün önderliğinde kömür, çimento, şeker, pamuk, elektrik, demir-çelik, cam, kâğıt, uçak, ipek ve deri fabrikaları “Dışarıdan aldıklarımızı şimdi kendimiz yapıyoruz” sloganı ile kuruldu.  

Atam’ı hiç bitmeyecek hasret, sevgi, saygı, minnetle ve rahmetle anıyorum. 

Özlem Odabaşı Akıncılar

“Bitmeyen Yolculuk” için 2 yorum

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top